Uzunca bir süredir, sizde “Siz hiç yunus gördünüz mü?” yazan ya da en büyük akvuryama sahip olduğu ile övünen afişler görüyorsunuzdur her yerde. Yunuslar, balinalar ve diğerleri… o akvaryumlara konulabilmek için ses dalgaları ile kandırılarak bir havuza ya da sahanlığa çekiliyor ve ardından eğitmenleri tarafından seçilenler, hunharca yakalanarak ait oldukları (!) akvaryuma götürülüyorlar.

Neden?

Ee görmek lazım çünkü onları da, ee ama çok da yorulmadan görsek, neyse parası veririz canım, hem çocuklarda görmüş olur doğada neler olduğunu. Görsünler tabii, görün tabii, bakın bakabildiğiniz kadar, çünkü çok da uzun olmayan bir süre sonra, sayemizde ait oldukları yerde ,doğada, olmayacaklar.

Bu balıklar toplu intihar ediyorlar. Çünkü beraber yaşadıkları canlıları birileri seyirlik olsunlar diye, yanlarından alıyor.

Bunlar bize duyurulanlar, duymadığımız kısmın daha büyük olduğuna şüphem yok. Aynen terörist saldırılarda ölen asker sayısı gibi küçültülerek söylenebiliyor olanlar. Neden durmuyor, durdurulmuyorlar peki?

İktisatçılar ve siyaset bilimciler çok daha yakından tanır bu senaryoyu. Erk sahibi (bunun için Mahir Kaynak’ın sevdiğim bir tanımlaması vardır – gezen iktidar: bu iktidar belli bir zümre ırk veya başka bir ayrıma değil ortak amaca hizmet edenlerden oluşur) piyasayı ve piyasanın asalaklarını kendi üretir ya da üreyeni merkez kaç kuvvetiyle etkiler. Ülkeler menfaatleri gereği hiçbir pisliğe sesini çıkarmıyor zaten, bu konuda hiçbir milletin ülkesinden ümidi yok sanırım, peki ya Greenpeace , Unicef … tarzı çok uluslu sivil toplum kuruluşları (-ki ben bunlara hatır kuruluşları diyorum) ? STK’ların işlevi devletlerin yetişemediği yerlerde sivil hayatı ve toplumsal düzenin işlerliğini korumak değil miydi?

BP ’ nin pazardan silinmesi gerekliliğine inanan birileri ortaya çıkana ve katlettiği hayvanların haberinin yayınlanmasına sebep olana kadar, nerdeydiler peki? Neden seslerini daha çok yükseltmediler zamanında?

Doğal Hayatı koruma fonları/dernekleri nerdeler? Nesilleri tükenen hayvanları listeliyor ama doğal hayatından koparılmasına engel olmuyorlar.

STK’lar, yardım fonları, kulüpler… merkezkaçın çekim etkisi midir? Tavşan ve tazı oyununun masum (!) oyuncuları olduklarından mıdır? Bilinmez , yaptırım uygulatmayacak kadar konuşuyorlar. Bu kadar büyük bir kitleye sahip kuruluşlar, ki bir ülke parlementosunda bu kadar insan yok, nasıl bu kadar sessizleştirilebiliyor? Oda ayrı bir ironi tabii.

İşin birde psikolojik ve sosyolojik boyutu var

Her şeyi sanal aleme teknolojinin gelişimine yoranlar, bu tarz olaylara da eleştirel gözle baksalar keşke. Her istediğini alma, hapsetme, istediği gibi sergileme, bir canlıya cebir uygulama, onu hayat alanından koparmanın normal olduğuna inanan ve bunun özgürlüğü olduğunu düşünen bir insanlık büyüyor. Bir yunusu zorla bir akvaryuma hapsetmekle, bir insanı alıp bir yere kapatma arasında hiçbir fark yok.

“Yapılacak bir şey yok madem, düzen bu, biz mi düzeltebileceğiz” diyebilirsiniz ama ben bu tarz etkinliklere katılmayarak bu ticaretin karının eritilebileceğini, bu pazarın yok edilemese bile küçültülebileceğine inanıyorum. Bu ticaret artar ve doğal hayatından koparılan hayvanlar üzerinden ticaret yapılmaya devam edilirse, “Siz hiç yunus gördünüz mü?” yerine “Siz hiç yunus diye bir şey duydunuz mu?” yazıları okumak zorunda kalacak dünya.

Tuğba Makina’10