Siber alemde, olmayan insanlara sevgi ve güven besliyoruz, artık. Çünkü burada beden yok cümleler ne kadar iyi kurulur, ne kadar etkileyici olursa o kadar artar şansınız. Birkaç da güzel fotoğrafınız varsa tamamdır bu iş!

Bu alemde, varlığından bile emin olmadığınız insanların “duygularından” emin olabilirsiniz(!). Oyunlarınıza iyi defans yapıyorlarsa birde… Aslında evrendeki hiçbir şeyin doğruluğundan emin olamayacağımız gerekçesi var ortada, doğrudur, emin olamayız. Fizik kuralları bile değişebilirken sadece gördüğümüz ya da gördüğümüzü sandığımız şeye inanmak doğru olmayabilir. Ama ellerimizle oluşturduğumuz suni bir evrende nefes almaya çalışırken “doğru oynamanın” en büyük kural olduğunu hepimiz biliyoruz .

Gel gör ki o kadar aç bırakıldık ki güvene, güvensizliğin içinde aramaya başladık. İnanmaya olan açlığımızı gerçeklerle değil yalanlarla doyurmaya çalışıyoruz; direndikçe batıyoruz ama yine de direniyoruz. Hepimizin gerekçesi farklı olsa da güveni ararken hepten hastalıklı ruhlara sahip oluyoruz. “Peki ya yalansa tüm söyledikleri?”, kim bilebilir ki? Biz sadece söylenene inanmakla mükellefiz bu sofrada da. İnanacağız ya da inanmış gibi yapacağız. Neticede oyunun bir parçası olduktan sonra sürekli rolümüze uygun doğaçlamalar yapmaya mecbur kalacağız. Çembere bir halka daha eklenecek böylece , sonra birileri şarkılar söyleyecek “ya içindesindir çemberin ya da dışında yer alacaksın” diye; oysa ne içinde ne dışında tam da çember olmaya başladığımızı anlayınca “ben”i feda etmiş olacağız, evrenin beşinci unsuru “boşluk” uğruna.

Ay Kadını’ 2007-2009

Resim : Salvador Dali