Siz bu yazıyı okurken Aralık başlayalı neredeyse 10 gün olacak. Olmadı bu sefer ayı başından yakalayamadım. Ben mi hızlı gittim, yoksa zaman mı yavaş kaldı yanımda bilemedim. Kasım o kadar güzel geçti ki, zamanın farkına varamadım.
Kasım ayında bir kez daha gördüm ki, tiyatronun hayatımdaki yeri çok farklı. Gittiğim 5 oyundan da ayrı ayrı söz etmek istiyorum fakat yazının tiyatronun dışına çıkamayacağından korkuyorum. Bu nedenle Aralık’ta sıralama değiştiriyorum, tiyatroyu sona saklıyorum.
Avant-Garde
AkSanat aya bir seminer serisi ile başladı yine. Seminer serisinin konusu, 1960’larda avant-garde bir grubun faaliyetleri ile ortaya çıkan ve Fütürizm, Dadaizm, Sürrealizm etkilerinin yanı sıra birçok farklı sanatçıdan etkilenen Fluxus. 4 gün sürecek olan Fluxus’tan Önce:Düşünsel Öncüller’i Fırat Arpaoğlu gerçekleştirecek.
Bu ay şiir var…
Aralık’ta heyecanla beklediğim iki etkinlik, “Edip Cansever’in Şiiri” ve “Gün Olur Alır Başımı Giderim – Orhan Veli Kanık”.
“Edip Cansever’in Şiiri” 27 Aralık Salı günü 19.00’da AkSanat’ta. Fotoğrafçı ve yazar Merih Akoğul’un lezzetli seminerlerinden olacağına inandığım söyleşinin konuğu şair ve yazar Haydar Ergülen. İki usta Edip Cansever’i, şiirlerini ve yazım stilini konuşacaklar.
“Gün Olur Alır Başımı Giderim – Orhan Veli Kanık” 12 Aralık Pazartesi günü 20.00’de İşSanat’ta olacak. Atilla Birkiye’nin hazırladığı dinletide şiirlerin yanı sıra, Serdar Yalçın’ın şairin şiirlerinden bestelediği 7 eseri de dinlenebilecek.
Üreme ve Çürüme Üzerine
Felsefi bir temaya sahip, Çınar Eselek’e ait “Bir de” isimli sergi, Pi Artworks Tophane’de 25 Aralık’a kadar görülebilecek. Resim, fotoğraf ve video çalışmalarından oluşan sergiyi Burcu Pehlivanoğlu: “ (…) Eslek sergide yer alan resimlerinde üreme kavramını ele almakta. Üreme, Eslek’in resimlerinde yumurtalar ve bebek figürleriyle dile gelir. (…) Eslek’in yumurta ve bebek figürleri nasıl ki yaşam ve diyalektik olarak kavranan zaman mefhumunu akla getiriyorsa, fotoğrafları da ölü, sabit ve diyalektik olmayan mekânların dışavurumudur. Çürümenin görselleştirildiği fotoğraflarında Eslek, yine ipuçlarından kaçınır; ne mekânın kendisine dair bir ipucu verir ne de o mekânı oluşturan nesnenin kimliğine dair. (…) Eslek’in fotoğraflarıyla kaydettiği bir “oluş”tur. Resimlerinde yumurta halinden yaşam haline geçişi temsil eden Eslek, fotoğraflarında yaşam halinden ölüme geçişi temsil eder. (…)” şeklinde özetliyor.
Tiyatro’da Aşk Var…
Kasım ayı tiyatro açısından oldukça verimli geçti. Aklı Havada, Medeni Hali Kadın, Tersine Dünya, Yanık, Kontrabas…
Yanık, Devlet Tiyatrolarının bu sezonki en etkileyici oyunlarından. Oyun, Lübnan’daki iç savaş sırasında çekilen bir fotoğraf karesi içinde başlar gibi hissettiriyor. İç savaşın pençesinde, hayatların nelerle karşılaşabildiğinin gerçek bir öyküsü olan Yanık, performansıyla da izleyiciyi içine çekiyor. Özellikle Emel Göksu Keleş’in oyunculuğu hayran bırakıyor.
Bakırköy Belediye Tiyatrosunda oynanan, Orhan Kemal’in Tersine Dünya isimli eseri, cinsiyetlere bağlı olarak konumlanan kimliklerin yer değiştirmesi ile başka bir dünya yaratıyor. Kadınların, kadın bedeninde erkek kimliğinde; erkeklerin erkek bedeninde kadın kimliğinde olduğu müzikal tadında ve oldukça eğlenceli bir oyun. Oyunculuklar genel olarak oldukça başarılı iken, Bakırköy Belediye Tiyatrosunda izlediğim 3 oyunda da dikkatimi çeken bazı oyuncular var ki, farklı oyunlarda izlemenin verdiği bakış açısıyla da söyleyebilirim, kadrolarda neden yer aldıklarını anlayamadım. Özellikle, Gülru Pekdemir üzerine düşünürken, Tersine Dünyada’ki vurulma sahnesinde merdivene düşmesi gerekirken eteğini toplayıp oturması, bunu bir kez daha düşündürttü.
Bakırköy Belediye Tiyatrolarındaki bir diğer oyun olan, “Aklı Havada” dekor, kıyafetler ve oyunculuklar ile göz dolduruyor. Evliya Çelebi’nin uçma aşkı ile başlayan, zamanının baskıları ile insanların tutkularını ve korkularını aynı anda sahneye koyan oyun; Ali Aziz Çölok’un ve Dilara Yalçın’ın başlarına taktıkları Galata ve Kız Kulesi figürleri ile oyunu bir anda müzikal havasına sokarken, Alican Yücesoy’un kanatları ile dans edişi oyunu zirveye ulaşıyor. Teknik birkaç olabilir aksaklığın ötesinde bazı oyuncuların sahnede isteksiz gözükmesi bu oyunda da oyuncu kadrosu hakkında soru işareti yaratıyor. Özellikle sahnedeki kanto mizanseni ve Kız Kulesi performansı olmasaydı keşke dedirtiyor. Ama her şeye rağmen izlenmesi gereken bir oyun.
Kontrabas, Devlet Tiyatrosunun bu sezonki tek kişilik oyunlarından. Tek kişilik oyunlar, gözü senaryonun ötesinde daha çok oyuncuya yönlendirdiği için tehlikelidir; korkarım ki bu oyunda aynı tehlikeden nasipleniyor. Metin Belgin’in performansına diyecek bir şey olmamasına karşın, Patrick Suskind bir kontrabas üzerine kurulu oyunu ile bu sefer hayal kırıklığı yaratıyor.
Medeni Hali Kadın (Bakırköy Devle Tiyatroları), 8 ayrı kadının 8 ayrı yaşamını güzel bir dille sergiliyor. Kadınların hayatları ve iç konuşmaları-dışa vurumları keyifli bir şekilde sahneleniyor. Eğlenceli bir oyun olan Medeni Hali Kadın’ın göz dolduran oyuncuları ise Selen Dolmaç ve Elif Ürse.
Bu sezon uzunca vakit geçirdiğim Bakırköy Devlet Tiyatrosu ile ilgili güzel başka bir şeyi de söylemeden geçemeyeceğim; üst yazı uygulaması. Sahne kenarında yer alan ekranlarda eş zamanlı geçen dialoglar, tiyatronun da engel tanımayacağını gösteriyor. Bakırköy Belediyesine, bir izleyicisi olarak, uygulamasından dolayı teşekkür ediyorum.
Bu ay tiyatroda ilgi çekenler, Kumbaracı 50 oyunu olan Cam Adımlar, Devlet Tiyatrolarında Sidikli Kasabası ve Opera Komik, Şehir Tiyatrolarında Surname ve Tarla Kuşuydu Juliet.
Keyifli bir ay olsun,
Tuğba Makina