“En güzel karadutu anneannemin arka bahçesindeki ağaçtan yedim.
Balkonun beton korkuluklarına tırmanıp her yerimiz mor bir karaltı içinde yerdik.
O ağaç kesildiğinde öldü anneannem.” Emre Küçükoğlu
Büyüdükçe mi anlamlar yüklüyoruz hayata, hayatı kabullenememek büyüklere mi has acaba?
…
Evlatlarını korumak adına insanlardan, süt salar incir ağaçları, bense inciri çok severdim…
…
İçimize alıp yer açtığımız, ona kendimizden bir oda açıp yatak serdiğimiz her kişi gün gelip gittiğinde, odası kapatılıp 40 uçlu anahtarlığın açılmaması gereken anahtarlarının bulunduğu tarafa asılıyor anahtarları. Ve odanın baktığı incir ağaçları kuruyor bir bir…
Ananem daha incir zamanı gelmeden, ben onu göremeden gitmiş bir gün… Bedeninde soluksuz bir kadın sureti vardı son gördüğümde, odasını kapatırken son bir kez baktım incir ağacına, kurumuştu. Şimdilerde acaba uğrar mı mekan denen sınırlı alana fikri ile?
İncir ağacına bakan o kilitli odaya gidip oturuyorum tek başıma, sanki varmışçasına, hiç gitmemişçesine konuşuyorum onunla. Prensesim demiyor artık, hatta konuşmuyor bile benimle, sadece yüzünde bir tebessüm, öylece dinliyor beni…
…
Bazı geceler rüyalarımdan uyanıyorum aniden, “ölmedim ki ben” diyor, “neden gömdünüz beni?”… Halen onu canlı iken gömdüğümüze inanıyorum… Kabullenmek ile kabul etmek arasındaki ayrımı ölüm ile anlıyor insan. Hiçbir vakit kabullenemeseniz dahi kabul etmek zorundasınız gerçekliği.
…
Dokunmak, konuşmak, paylaşmak… Ancak eksildiğinde asıl değerini anlıyorsunuz hayatınızdakilerin… En çokta dokunamadığım için acıyor sanırım içim, sevginin dokunmadan yaşanmayacağına inanlardandım. Dokunamamak öyle garip bir his ki, sanki bir gölgenin dediğin an un ufak olup tozlara karışması gibi…
Şimdi ne zaman dokunmak istesem ona bir avuç toprak yapışıyor tenime.
…
Tuğba Makina
Ne güzel anlatmışsın.
Ben de yaşadım aynı acıyı, içim burkuldu 😦
Teşekkür ederim Şebnem’cim…